top of page

 Bir Dijital Nomads(Göçebenin) Seyahatnamesi

ree

Yazan : Zanyar ALTUN

Bir Gezginin Güneş Halkasında Yolculuğu

(“İbrahim Sediyanî’nin seyyah bilincinden süzülen yol bilgisiyle; dağların, verilerin ve duaların aynı ağda buluştuğu dijital göçebelik üzerine bir anlatı”)


Her çağın bir göçü vardır. Bir zamanlar insanlar suyun ve otlakların peşindeydi; şimdi bilgi ve bağlantının peşindeler. Göç, insanın doğasında hep vardı; yalnızca biçim değiştirdi. Bugün atlar yerine modemler, kervanlar yerine kablolar var. Ama öz aynı: insan arıyor. Kendini, anlamını, bir üst bilinçle yeniden bağ kurmanın yolunu. Ve bu yolun en kadim istikameti yine aynı: Kürdistan.

Kürdistan, dağların birbirine fısıldadığı bir ülkedir. Rüzgâr taşla konuşur, güneş suya anlam verir. Burada doğa, insana sadece barınak değil, bilinç öğretir. Ve şimdi, dijital çağın göçebeleri — dîjîtal nomads — yeniden bu dağlara dönüyor. Ama çadır kurmak için değil; fikir kurmak, yazmak, üretmek, yaşamak için. Çünkü bu toprak, insanın kendini hatırladığı en eski yerdir.Bilgi burada doğmuş, burada dua olmuş, burada ışığa dönüşmüştür.

Çiyayê Kurmanc’ta başlar yolculuk. Dağ sessizdir ama konuşur. Her taş, bir sunucudur; her gölge, bir veri akışıdır. Bir seyyah burada dizüstü bilgisayarını değil, bilincini açar. Rüzgârın sesi “Bağlan” der — ama Wi-Fi’ye değil, toprağa. Çünkü burada bağlantı sinyalle değil, varlıkla kurulur.

Amed’e inersin; taşın kalbinde tarih atar. Kahvelerde gençler laptoplarının başında ;bazısı kod yazıyor, bazısı kelime, bazısı şiir. Hepsi farkında olmadan aynı dosyayı açıyorlar: Kürdistan’ın hafızası. Bu şehir, taşla yazılmış bir yazılımdır; her duvar, tarih sürümünün bir satırıdır. Bir seyyah için Amed, geçmişle geleceğin aynı sayfada açıldığı yerdir.

Yol Hawraman’a uzanır; taşlar dua eder, evler göğe dizilidir. Dağ burada insanın aynasıdır: sert görünür ama içi ışıktır. Bir yaratıcı ekranını açar, ama sinyal yoktur. Ve o anda anlar: ilham çevrimdışı gelir. Doğa zaten çevrimiçidir. Her kuş sesi, bir veri paketidir; her gölge, bir yüklemedir; her nefes, bir “save” tuşudur.

Sonra Gıre Mıraza’ya tırmanırsın. Taşlarda spiral semboller, güneşi kodlayan bir dil gibi kazınmıştır. Burada mitoloji mühendisliğe, sembol algoritmaya dönüşür. Bir seyyah taşın üstüne oturur, parmak uçlarıyla toprağı yoklar: “Teknoloji, taşın devamıdır; farkı sadece malzemedir.” Bir zamanlar ellerle kazınan bilgi, şimdi tuşlarla yazılıyor ;ama hâlâ aynı enerjinin parçası — ışık.

Sine’ye vardığında yağmur başlar. Şehir sessizdir ama sesi kalptedir. Bir çayhanede gençlerle oturursun. Birisi söyler: “Biz yeni bir Kürdistan yazıyoruz.” Bir elinde kalem, diğerinde klavye. Sine, aklın zarafetidir; burada yazılan her kelime, bir dua kadar ölçülüdür.

Ve Süleymani … Bir şehrin üstüne şiir gibi doğar ışık. Nalî’nin, Salim’in, Piramerd’in gölgesi şimdi kod satırlarında dolaşır. Şairle yazılımcı aynı masada oturur; biri dizelerini, diğeri satırlarını düzeltir. Bu şehir, zamanın iki ucunu aynı anda solur. Geçmiş burada yaşar, gelecek burada şekil alır.

Kuzeye yol alırsın, Şanidar seni bekler. Bir mağaranın ağzında insanlık başını eğmiştir. Ellerini taşa koyarsın, soğuktur ama canlı.75.000 yıl önce bir insan burada çiçeklerle gömüldü. Bu, tarihin ilk merhamet eylemiydi —belki de insanlığın ilk veri kaydı. Bir seyyah dizüstü bilgisayarını değil, kalbini açar; çünkü burada bağlantı göğe yapılır.

Sonra Hewlêr’e varırsın; kale, hem geçmişin hem geleceğin nöbetçisidir. Altında gençler startup kurar, fikirler doğar. Tarih burada hâlâ yaşar ama artık buluttadır. Bir duvarın üstüne yazılmıştır: “Geçmişi hatırla ama geleceği kur.” Ve ben o an anladım, Hewlêr bir şehir değil, bir sürüm güncellemesidir.

Zaxo’da taş köprülerin gölgesinde durursun. Su akar, ama zaman durmaz. Köprüler sadece iki yakayı değil, iki çağın bilincini bağlar. Bir yaşlı adam sana “Köprü dua ile yapılır” der. Ve sen bilirsin ki bu doğru —çünkü dua da, kod da bağlantıdır.

Urmiye Gölü seni maviliğiyle karşılar. Göğe değil, suya bakarsın. Yansımanda yüzünü değil, köklerini görürsün. Göl tuzlu, ama temizdir. Bir dalga kıyıya vurur, ve sana der ki: “Sen suyun evladısın —akmayı unutma, çünkü durmak donmaktır.”

Van Gölü’nde sabah doğarken, güneş iki defa doğar: biri gökte, biri suda. Ve belki bir üçüncüsü, ekranında. Dağların arasında ışık titreşir, bir seyyahın yorgun gözlerinde yeniden doğar. Burada çalışmak, dua etmektir. Burada üretmek, yaşamanın diğer adıdır.

Bitlis’e varırsın. Zaman burada ağır akar, sessizlik öğretmen olur. Her fikir, taş gibi olgunlaşır; sabırla, sessizlikle. Bir cümle yazarsın, ve o cümle yüzyıllar boyu yankılanır.

Sonra Munzur. Suyun sesi, bilincin nabzıyla aynı ritimde atar. Ellerini soğuk suya daldırırsın, ve birden veri değil, varlık hissedersin. Munzur bir nehirdir ama aslında bir kitaptır. Her damlası, bir kelime gibidir; okumayı bilen için her akış bir vahiydir.

Ve sonunda fark edersin: Bu yolculuk bir coğrafyadan diğerine değil, bilinçten bilince yapılan bir yolculuktur.21 şehrin halkası, 21 oklu güneşin çizdiği bir dairedir. Her ışık bir şehir, her şehir bir ders, her ders bir dönüşümdür. Bu topraklar insana hâlâ aynı şeyi öğretir: Göçmek, kaçmak değil — uyanmak demektir.

Gözlerini kaparsın, rüzgârı dinlersin.

Çiyayê Kurmanc’tan gelen ses,

Amed’in taşlarında yankılanır,

Hawraman’ın dualarında çoğalır

Giıre Miraza’da ışığa döner,

Sine’de incelir,

Süleymani’de şiir olur,

Şanidar’da insana dokunur,

Hewlêr’de geleceğe uzanır,

Zaxo’da köprü kurar,

Urmiye’de yansır,

Van’da parlar,

Bitlis’te susar,

Munzur’da akar ...

Ve sonunda sadece tek bir cümle kalır:


Rojê her dem li vir hilde — Güneş daima burada doğar.

Çünkü Kürdistan, sadece haritada değil; insanın içindeki ışıkta ,dağın kalbindeki bilgide, ve göçen bilincin yöneldiği yerdedir.


☀️ Visit Kurdistan — 21 Paths, One Light.

Her yol bir ışık, her ışık bir dönüş. Buraya gelen sadece gezmez — uyanır.


----------------------------------------------------------------------------------


 
 
 

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page