Dünyayı Yaran Kürt Hançeri
- Hevi Akademi
- 26 Ağu
- 3 dakikada okunur
Yazan : Zanyar ALTUN

Benim adım Mîr. Çocukluğumdan beri eskiye, unutulmuş nesnelere karşı içimde açıklayamadığım bir merak var. Kimine göre bu, boş bir heves. Oysa ben her taşta, her çizikte bir yankı duyarım. Tarihin bize bıraktığı kalıntılar, aslında başka bir dünyanın parçalarıdır. Ve ben, o parçaları toplamakla görevli olduğuma inanırım.
Bir sabah, gözlerime inanamadan okudum: Çiyaye Mazî’de antik eserler sergisi açılacaktı. Kalbim göğsümü zorlayan bir kuş gibi çırpındı. Çünkü yıllardır peşinde olduğum şeyin izine belki de nihayet ulaşacaktım.
Hiç vakit kaybetmeden Ronî’ye haber verdim. O, teknolojiyi oyuncağa çeviren, bazen fazla kendini beğenmiş ama zekâsıyla yolumu aydınlatan bir dosttu. Sterkvan’ımıza bindik, yıldızların arasından geçerek Çiyaye Mazî’ye vardık.
Sergi salonu ışık ve uğultu içinde kaynıyordu. Herkes nefesini tutmuştu. Ve bir an geldi, sahneye bir hançer getirildi.
O an nefesim kesildi.
Evet, bu oydu.
Kıvrımlı çeliği parıldıyor, kabzasındaki işlemeler sanki gözlerimin içine bakıyordu. Orada bulunan hiç kimse farkında değildi belki ama ben biliyordum: bu hançer sıradan bir obje değildi. Onu gördüğümde içimde bir fısıltı yükseldi; sanki Zagros’un derinliklerinden gelen, binlerce yıllık bir ses kulaklarıma dokundu.
Açılış fiyatı: 100 bin dolar.
Genç bir kadın elini kaldırdı. Gözlerinde farklı bir ışık vardı. “1 milyon,” dedi.
Kanım kaynadı. “2 milyon.”
Bir başka adam: “5 milyon.”
Kadın tekrar: “7 milyon.”
Ben: “10 milyon.”
Süre uzadıkça salonun havası ağırlaşıyor, her sayı bir yıldırım gibi çarpıyordu. Sonunda, yarım saatin ardından, kadın son sözü söyledi: 21 milyon dolar. Ve hançer onun oldu.
Üzgün değildim, öfkeliydim. Çünkü o hançerin bana ait olduğunu hissediyordum.
Kadın yanıma geldi. Dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme vardı.
— “Neden bu kadar ısrar ettin?” diye sordu.
— “Çünkü on yıldır onu arıyordum. İçimde bir şey var, beni buna çekiyor. Sanki o benim kaderim.” dedim.
Kadının bakışları değişti.
— “Ben de çok şey duydum. Onunla ilgili bir kehanet var.”
— “Evet,” dedim, “ben de duydum.”
Sözlerimizin ucu daha da derinlere gidecekti ama kadın aniden toparlandı.
— “Gitmem gerek.”
Onu bırakmadım. Peşine düştüm. Kendi Sterkvan’ına bindi. Ben de ardına takıldım. Tek kelime etmedi. Sadece sessizlik, sadece yıldızların uğultusu. Gideceğimiz yer belliydi: Teşîyon Prime.
Onun evinde, rafların arasından ağır bir kitap çıkardı. Kitabı masaya koyduğunda kalbim bir kez daha sıkıştı. Sayfaları neredeyse boştaydı. Yalnızca üç sembol vardı:
Bir güneş — 21 okla çevrelenmiş.
Bir hançer.
Ve incecik bir iğne.
Gözlerime inanamadım.
— “Üçüncüyü biliyorum,” dedim, heyecanla. “Teşî’nin iğnesi. Ve nerede olduğunu da biliyorum!”
Stî gözlerini kıstı.
— “Ama bunu yalnız yapamayız.”
— “Doğru. Birlikte yapacağız.”
O an cebimden Peyamgerdûn(evren arası mesaj alıp gönderebilen bir haberleşme cihazı) cihazımı çıkardım. Ronî’ye sinyal gönderdim.
Zagros’ta, Gıre Mıraza’daki kutsal bir ağacın altında hayallere dalmıştı. Sinyali alır almaz ayağa fırladı. Yanında iğneyi de getirmesi gerekiyordu. Ve hiç düşünmeden yola çıktı.
Ronî geldiğinde gözlerim ondan başkasını görmüyordu.
— “Getirdin mi?” diye sordum.
Cebinden çıkardı, bana verdi.
Stî hâlâ kitabın sırrını çözmeye çalışıyordu. Ama zaman daralıyordu. Tam o anda Ronî kendinden emin bir sesle güldü.
— “Bırakın bana. Siz insanlar için zor olan şey, benim için sadece bir oyun.”
Önce hançerin kabzasını çıkardı.
Sonra 21 oklu güneşi yerleştirdi.
Ve en son iğneyi ucuna taktı.
Birden hançer elimde titremeye başladı. Ardından alev aldı.
Ama bu sıradan bir alev değildi. Bu, kutsal bir ışıktı. Dağları yaran, zamanı büken, dünyayı yeniden yoğuracak bir alev.
Salon eridi, zaman büküldü. Önümüzde bir kapı açıldı. Ne tamamen madde, ne tamamen ışık. Evrenler arası, geçmişle geleceğin kesiştiği bir kapı…
Fısıldadım:
— “İşte… bu, kehanet.”
Stî yanımda:
— “Kapı yalnızca bir kişi için değil… bir halk için açılır.”
Ronî soğukkanlıydı:
— “Öyleyse vakit geldi. Çünkü yol bizi çağırıyor.”
Ve biz üçü, hançerin alevleriyle açılan kapıdan geçtik.
Arkamızda dünya sessiz kaldı.
Önümüzde ise, sonsuz ihtimallerle dolu bir evren açıldı.
Yorumlar