top of page

Hawraman’ın Mavi Pencereleri: Göğün Mührü, Yerin Nefesi

ree

Yazan : Zanyar ALTUN

Kürdistan’ın kalbinde, taşın suyla konuştuğu, rüzgârın dualarla estiği bir yer vardır: Hawraman. Burada her ev, toprağın sabrından; her pencere, göğün nefesinden doğar.Sabahın ilk ışığı taş duvarlara değdiğinde, mavi pencereler parlar; sanki gökyüzü yere iner, yer de göğe çıkar. Çünkü Hawraman’da mimari, sadece bir barınak değil, inancın görünür hâlidir.


Rivayet edilir ki bir vakitler, Hawraman’da yer altının gölgeleri — akrepler, çiyanlar, sürüngenler — evlerin aralıklarına sızar, insanların huzurunu kaçırırmış.O günlerde bir Magî rahibi dağların tepesine çıkmış.Geceleri yıldızların seyrini izlemiş, göğün çizgilerini taş üzerine işlemiş.Ve o haritada, Akrep Takımyıldızı karanlığın kalbinde mavimsi bir ışıkla yanıyormuş.Rahip o an anlamış:


“Yerin zehri, göğün dengesinden doğar; panzehri de yine yıldızların içinde saklıdır.”

Bunun üzerine dağın damarından bakırı çıkarmış, ateşle eritmiş, suyla yoğurmuş ve göğün mavisinden — lapis tozundan — bir parça katmış.Böylece bakırın ateşiyle suyun duası birleşmiş, Hawraman’ın mavisi doğmuş. Ve rahip halka demiş:

“Bu mavi, Akrep’in gölgesini yenecek renktir.Göğün mühür rengidir; onu pencerene sür, gök seni korusun.”


O günden sonra Hawraman’da pencereler göğün rengiyle mühürlenmiş.Mavi, taşın üstünde sadece bir boya değil, bir dua, bir koruma, bir hatırlama biçimi olmuş.Her pencere bir dua, her duvar bir zikir gibi parlamış.Mavi, insanla doğa arasındaki o ince dengenin sesi olmuş.

Hawraman’ın rüzgârı, bu maviye dokununca sanki tanrısal bir yankı taşır.Rüzgâr, taşlara fısıldar: “Ez li vir im” — “Ben buradayım.”Çünkü burada doğa, yalnızca dışarıda duran bir varlık değildir; her evin kalbinde atan bir tanrısallıktır.Dağın sırtında, taşın yüzeyinde, pencerenin kenarında maviyle işlenmiş her iz, insanın varoluşuna dair bir hatırlatmadır:

“Sen gökten düşmedin, göğün kendisisin.”


Zerdüşt’ün ateşi burada hâlâ duvarların gölgesinde yanar; ama alevin dengesi maviyle sağlanır.Çünkü ateş yakar, ama mavi korur.Mavi, ışığın sabrıdır — ateşin öfkesine karşı suyun duası.Bu yüzden Hawraman evlerinde her pencere, ateşle suyun evliliğini simgeler.Güneş duvara vurduğunda, göğün yansıması taşın üzerine düşer; yerin zehri çekilir, akrebin gözü kamaşır.Mavi burada bir pigment değil, kutsal bir nöbetçidir.


Ve gece olur… Dağların üzerine yıldızlar serpilir, gökyüzü yavaşça eğilip mavi pencerelere dokunur. O an, evin içiyle dışı, insanla doğa, ruhla madde birbirine karışır. Mavi, sadece bir renk değil, bir geçittir — gökle yer arasında, maddeyle mana arasında kurulmuş bir köprü. Hawraman’da her pencere bu köprünün sessiz tanığıdır; her sabah yeniden doğar, her akşam yeniden dua eder.


Ve o mavi pencerelerden biri, hâlâ fısıldar:

“Ben göğün hatırasıyım, yerin nefesiyim. İnsan beni sürdükçe, dünya dengesini korur.”

 
 
 

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page