top of page

KURDISTAN Bölgesinin Statüsü Öncesi ve Sonrasi



ree

Yazan : M. Veysi KILIÇ


Kürtlerin Tarihsel Mücadelesi: Ata Yurtlarında Bir Varlık Savaşı

Kürtler, Zagros Dağları ve Mezopotamya’nın yerli halklarından biri olarak, tarih boyunca ne göçebe bir topluluk olarak başka toprakları istila etmiş ne de kendi ata yurtlarında farklı milletlerin varlığına karşı tahammül göstermiştir. Sümer, Asur ve Babil belgelerinde proto-Kürtlerin varlığından bahsedilmiş; bu belgeler, Kürtleri Zagroslar ve Mezopotamya’nın kadim halkı olarak tanımlamıştır. Kürtler, tarih boyunca ata yurtlarında kimi zaman dünyanın en büyük imparatorluklarından birini kurmuş, kimi zaman özerk yapılar içinde diğer milletlerle bir arada yaşamış, kimi zaman ise topraklarını sömürenlere karşı bağımsızlık mücadelesi vermiştir. Ancak hiçbir dönemde kendi coğrafyalarını terk ederek başka bölgelere göç etmemiştir.


Osmanlı-Safevi Bölünmesi ve Kürt Coğrafyası

Kürt coğrafyası, tarihte ilk kez 17. yüzyılda Osmanlı ve Safevi imparatorlukları arasında bir sınır hattı olarak Zagroslar kabul edilerek bölünmüştür. Ancak bu bölünme, ulusal bir kopuşa yol açmamıştır. Zaman zaman Bakur (Kuzey Kürdistan), Rojhilat’taki (Doğu Kürdistan) direnişçilerin merkezi olmuş; bazen de Rojhilat, Bakur için aynı rolü üstlenmiştir. Bu dayanışma, Kürt halkının birliğini koruma azmini ortaya koymuştur.


Milliyetçilik ve Emperyalist Bölünmeler

18.  yüzyılda Fransa’da başlayan devrimle birlikte milliyetçilik akımları dünya genelinde yayılmış, çok uluslu imparatorlukların parçalanmasına zemin hazırlamıştır. 20. yüzyılda, özellikle Birinci Dünya Savaşı öncesinde, emperyalist devletlerin sömürgecilik yarışı, birçok milletin özgürce yaşama hakkını elinden almıştır. Kürtler de bu süreçten nasibini almış; Sykes-Picot ve Lozan anlaşmalarıyla toprakları iradeleri dışında bölüşülmüştür. Bu anlaşmalar, Kürtlerin varlığını görmezden gelerek Ortadoğu’nun sınırlarını adeta cetvelle çizmiş, demografik yapı ile tarihi ve kültürel unsurları hiçe saymıştır. Bu durum, Ortadoğu’nun refaha ulaşamamasının ve sürekli savaşların merkezi olmasının temel nedenlerinden biri olmuştur.


Birinci Dünya Savaşı Sonrası ve Ulus Devletler

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından yeni ulus devletler kurulurken, Kürtler kendi devletlerini kurma hakkından mahrum bırakılmıştır. Ortadoğu’nun sınırları, tarihsel ve kültürel gerçeklikler göz ardı edilerek şekillendirilmiş; bu da bölgenin istikrarsızlığına yol açmıştır. Kürtler, kendi topraklarında kaderlerini tayin etme hakkı için hem bölgesel hem de ulusal düzeyde mücadelelere girişmiştir. Özellikle Irak’ın kuzeyinde, yani Güney Kürdistan’da, Kürtler isyanlar başlatmış ve bu mücadelelerin merkezi dağları olmuştur. Güneyli Kürtler, yüz yılı aşkın bir süredir savaşmış, katliamlara ve soykırımlara maruz kalmıştır. Halepçe Katliamı, bu acıların yalnızca bir örneğidir. Ancak Kürtler hiçbir zaman pes etmemiş; Kürdistan dağları, Peşmergelerin kahramanlıklarına tanıklık etmiştir.


Körfez Savaşı ve Özerklik

Körfez Savaşı’nda Irak ordusunun yenilgisi, Kürtler için bir dönüm noktası olmuştur. Peşmergeler, bu süreçte Kürdistan topraklarını ele geçirmiş ve fiilen özerk bir yapı kurmuştur. ABD’nin Irak’a yönelik operasyonu, Kürtler için bir umut ışığı olmuş; yıllarca soykırım ve katliamlara imza atan rejim sona ermiş, Kürtler hem Irak’ın cumhurbaşkanlığı makamına ulaşmış hem de Güney Kürdistan’ı özgürleştirmiştir. Ancak bu statü, eksik doğmuştur. Bölge devletlerinin baskıları ve petrol zengini bölgelerle ilgili sorunlar, özellikle 140. Madde olarak bilinen mesele, Kerkük, Musul ve Şengal gibi bölgelerin Kürdistan idaresi dışında kalmasına neden olmuştur.


Arap Baharı ve IŞİD Terörü

Arap Baharı ile başlayan yeni dönem, Ortadoğu’yu yeniden kan gölüne çevirmiş ve bu kaos, IŞİD gibi barbar terör örgütlerinin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Cihat anlayışı ile hareket eden IŞİD, ilk icraat olarak Kürtlere saldırmıştır. Tüm dünyanın mesafeli durduğu bu dönemde, Kürtler hafif silahlarla Akdeniz’den Zagroslar’a uzanan 1200 kilometrelik bir cephe hattında varlık-yokluk mücadelesi vermiştir. Bu mücadele, Kürt savaşçılarının kahramanlığını tüm dünyaya göstermiştir. Nihayetinde IŞİD, Kürt Peşmergelerin kararlı direnişiyle yenilgiye uğratılmış ve tarihin çöp sepetine atılmıştır.


Bağımsızlık Referandumu ve Sonrası

IŞİD’in Güney Kürdistan’da yenilgiye uğratılmasıyla Kürtler, 140. Madde sorununu aşarak idareleri dışında kalan topraklarını demokratik bir seçimle Kürdistan yönetimine bağlamıştır. Ardından düzenlenen bağımsızlık referandumu, rekor bir katılımla Kürtlerin Irak’tan ayrılma iradesini ortaya koymuştur. Ancak bu süreç, İngiltere gibi bazı devletlerin olumsuz tutumları ve bölge devletlerinin baskılarıyla sekteye uğramıştır. İngiltere’nin bu tutumu, geçmişte Şeyh Mahmud Berzenci’ye ve Mahabad Cumhuriyeti’ne yönelik politikalarını hatırlatmıştır.


İç ihanetler ve İran destekli Haşdi Şabi gibi grupların saldırıları, Kürtleri bir kez daha zor duruma düşürmüş; 140. Madde kapsamındaki bölgelere yönelik saldırılar, Kürtleri IŞİD öncesi topraklarına geri çekilmeye zorlamıştır. Haşdi Şabi, Erbil’e yönelerek Kürdistan’ın statüsünü ortadan kaldırmaya çalışsa da, Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin liderliğinde gerçekleşen Pirdê Direnişi, bu tehdidi bertaraf etmiştir. Barzani’nin “Bugün dün değil, yarın da bugün gibi olmayacak” sözü, bu direnişin sembolü haline gelmiştir.

Sonuç: Kürtlerin Tapusu


Her ne kadar bağımsızlık referandumu bazılarınca başarısızlık olarak görülse de, Kürtler bu süreçte seçim yapılan tüm bölgelerde çoğunluğu sağladıklarını ispatlamış; Kerkük’ün Kürdistan’a ait olduğu, demografik ve tarihi bağlarla kanıtlanmıştır. Referandum, Kürtlerin iradesini belgeleyen bir tapu niteliği kazanmıştır. Ne kadar demografik yapıyı değiştirmeye çalışsalar da, Kürtlerin ata yurtlarındaki varlığı ve haklı mücadelesi tarih boyunca devam edecektir

 
 
 

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page