Unutulmuş Bir Kıvılcımın(ulusun) Uyanışı
- Hevi Akademi
- 18 Tem
- 3 dakikada okunur

Yazan: Zanyar ALTUN
On yıllardır Kürt halkı bir soru gibi gösterildi: devletsiz bir halk, korunmasız bir dil, kalıcılığı olmayan bir kültür. Ama gerçekte biz hiçbir zaman bir soru olmadık. Biz her zaman bir cevaptık. Asıl kriz, toprak eksikliği değil, hafızanın yarılmasıydı — zaten olduğumuz şeyi unutmuş olmaktı.
Kürtlük, sadece bir coğrafyaya ait olmak değildir; dağlara, vadilere ve yüzyıllara yazılmış bir mirası taşımaktır. Dünya bizi silmeye çalıştığında tanklarla başlamadı — insanla anlatı, isimle mekân, ateşle gelecek arasındaki bağı keserek başladı. Ama toprağın kendisi hiçbir zaman unutmadı.
Mahabad, sadece başarısız bir cumhuriyetin yeri değildir. Qazî Mihemed’in sesiyle hatırlamanın ilk nefesidir. Onun Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkı için yaptığı çağrı, yalnızca politik değil; varoluşsaldı. Bir halkın hâlâ kendini adlandırmayı hatırlayabiliyorsa, henüz tam anlamıyla fethedilmemiştir.
Hewraman’da Zal’ın Simurg tarafından beslenişi bir efsane değildir sadece — bu, Kürtlerin biyografisidir. Dünya bizi terk ettiğinde, biz kendi mitlerimizle beslendik. Hayatta kalışımız, uluslararası kuruluşlarla değil, kadim hafıza, sözlü aktarım ve kültürel dirençle mümkün oldu. Kürt çocuğu hâlâ bu ruhla beslenir: iktidarın gözünde görünmez ama çağlardan daha eski bir kuvvet tarafından taşınan bir ruhla.
Maya Farqîn, jeopolitik tartışmalarda sıkça göz ardı edilse de, başka bir hikâye anlatır — daha sessiz ama derin bir hikâye. Burada toprak, ruhun uzantısı hâline geldi. Eller, kili sadece araçlara değil, kalıcılığa dönüştürdü. Kadınlar ve erkekler, yalnızca yaşamı sürdürmek için değil, kültürel üretimin kendisi için çanak çömlek yaptılar. Bu kaplarda onur vardı — yok edilmenin karşısında üretimin bir cevap olduğunu bilen bir bilgelik.
Daha güneyde, Hewlêr ve Silêmanî Kürt entelektüel yaşamının iki kutbudur. Hewlêr sürekliliği temsil eder — tarihî ağırlığın şehridir. Silêmanî ise sorgulamanın, devrimin ve yeniden inşanın şehridir. Biri korur, diğeri ilerletir. Birlikte Kürt kimliğinin sadece geleneğe kök salmadığını, aynı zamanda eleştiri ve yeniden tahayyül ile geliştiğini gösterirler.
Ve elbette Kobanî vardır. Yakın tarihte hiçbir yer, Kürtlerin yeniden doğuşunu bu kadar iyi simgelememiştir. Kuşatma altındayken, çevrelenmişken, silah gücü açısından dezavantajlıyken; Kobanî halkı sadece direnmedi — dönüşüme uğradı. Mücadeleleri sadece toprak için değil, görünürlük için, onur için, tarihte bir dipnot değil, bir özne olarak yer almak içindi.
Hepsinin üzerinde ise Çiyayê Kurmanc(Zagroslar) yükselir — sadece coğrafi değil, ruhani bir dağdır. Orada Ehmedê Xanî Mem û Zîn’i yazdı. Pek çok kişi bunu sadece bir aşk hikayesi sanır. Oysa bu, bir trajedi kılığında yazılmış felsefî bir bildiridir. Xanî’ye göre, bir halk kendi liderliğine ve birliğine sahip değilse, en büyük aşkları bile trajediye dönüşür. Mem ve Zîn aşkları yüzünden değil, Kürt oldukları için, bölünmüş bir dünyada yaşadıkları için ölürler. Bir olamadıkları için ağacın içindeki kurtçuk onları ayrı düşürür.
Xanî’nin kehaneti bugün de yankılanıyor: bir halk kendi kaderini tayin etmeden, en derin duyguları bile ayrılığa mahkûmdur. Ama onun sözleri hiçbir zaman umutsuzluk taşımadı. Onlar bir yol haritasıydı — inşa etme, birleşme ve olma çağrısıydı. Cegerxwin bunu şöyle yorumladı, “Kurdino! bibin yek! ger hûn nebin yek, hûn e herin yek bi yek”
Peki bugün neredeyiz?
Bugün sadece hayatta kalma değil, oluş noktasındayız. Dünya, ateşten fiber optiğe evrildi. Yeni savaşlar artık sınırlar üzerinde değil, veri, inovasyon ve teknolojik egemenlik üzerinde yaşanıyor. Ve Kürtler bu çağın gerisinde kalmamalı. Biz bir zamanlar Magiydik gökbilimciler, bilginler, şifacılar, filozoflar. Şimdi bu mirası yeniden sahiplenmeliyiz. Kürt mühendisi, dağdaki Peşmergeden daha az devrimci değildir. Sürgünde kod yazan yazılımcı, şiir yazan şairden daha az vatansever değildir. Kürt ekonomisini destekleyen bir uygulama geliştirmek, yapay zekâya dilimizi öğretmek, müziğimizi dijital olarak arşivlemek bunlar yeni direniş biçimleridir.
Bu romantik bir hayal değildir. Bu, stratejik bir varoluş meselesidir.
Eskiden toprağa yatırım yapıyorduk. Artık laboratuvarlara yatırım yapmalıyız. Kimliğimizi sadece sokakta değil, sunucularda da savunmalıyız. Mücadelemiz artık sadece mermilerle değil megabaytlarla yürütülmelidir. Kod öğrenen her Kürt çocuk, veri merkezine taşınan her kültür parçası, Kürt imzası taşıyan her icat yok oluşa karşı bir darbedir.
Ve daha da büyüğünü hayal etmeliyiz.
Bir gün, belki sandığımızdan daha yakın bir zamanda, dünya bizim tek evimiz olmaktan çıkacak. İklim krizi, savaşlar ve evrim bizi yeni dünyalara yönlendirecek. O gün geldiğinde, insanlığı taşıyan gemiyi inşa edenlerden biri neden bir Kürt, yeni bir NUH olmasın.
Hayal edin bir uzay gemisi — Sterkvan — “Yıldızları Taşıyan” anlamında. Kürt mühendisler tarafından tasarlanmış. Sürgünde, sessizlik içinde, ama inançla inşa edilmiş. 42 ışık yılı uzaklıktaki yaşanabilir bir gezegene vardığında, o sessizliğe ilk insan sesi şöyle desin:
“Tarihin başında biz vardık.
Şimdi yine buradayız "— fetih için değil, var etmek için—”
Bu bir bilimkurgu değil. Bu, tarihsel hafızayla teknolojik vizyonun birleşmesidir.
Kürtler her zaman kurucuydu. Mitlerden dağlar, dirençten nehirler inşa ettik. Şimdi ise dilsel, dijital ve felsefî sistemler inşa etmeliyiz. Gelecek, izin bekleyenlerin değil — ileriyi hatırlayanların— olacak.
Sadece yaşayan biri olarak değil. Kürt olarak. Var olmak. sonsuz'a dek var olarak, var etmek için VARIZ, Burdayayız, hep Buradaydık!!!




Yorumlar