Zagros: Çiyayê Ku Roj Hildidê — Güneş Doğuran Dağ Zagros
- Hevi Akademi
- 22 Tem
- 3 dakikada okunur

Yazan: Zanyar ALTUN
"Toprağın Dili: Kürtçe Nasıl Zagros’un Omurgasından Filizlendi"
Başlangıçta alfabe yoktu, gramer kitabı yoktu, sınır yoktu. Yalnızca ateş, toprak, tohum, su ve güneş vardı. Ve bunların buluştuğu yerde, yaşam doğdu—sonra hafıza, ardından da dil. Bu buluşma noktası Zagros’tu: sadece bir dağ silsilesi değil, bir bilinç. “Za-Gr-Ros” — güneşi doğuran dağ. Kürtçede belki şöyle deriz: “Çiyayê ku roj hildidê,” ya da şiirsel bir dille: "ışığın doğduğu sırt." Bu beşikten Kürt dili başlamadı; o açığa çıktı.
Bizi Hatırlayan Mağaralar
Tarlalar olmadan önce mağaralar vardı. Şanidar, Hilar, Hasankeyf — sadece barınak değil, uyanışın sahnesi. Şanidar Mağarası’nda bir Neandertal, cenin pozisyonunda çiçeklerle çevrili olarak gömüldü. İlk metafor. Bir gömü yeniden doğuş oldu. Dil, nesneleri adlandırmakla değil, önemli olanı adlandırmakla başlar: yaşam, ölüm, aşk, dönüş.
Çayönü: İlk Bilimsel Cümle
Bercem (Ergani, Amed)’de, yaklaşık M.Ö. 10.500 yılında insanlar tohum ekti. Ayrıldılar. Geri döndüler. Buğday büyümemişti. Başarısız bir deneydi ama bir başarısızlık değildi. Tekrar denediler, sonra gözlemlemeye başladılar, sembollerle değil, konuşulan seslerle kaydetmeye başladılar. O an, dilin gerçek doğuşuydu — farkındalık ve zamanın birleşimi.
İsimlendirmeye başladılar:
Ard — toprak
Tov — tohum
Genim — buğday
Av — su
Roj — gün ışığı
Tav — güneşin sıcaklığı
Jîn — kadın, yaşam
Wehş — yabani domuz
Bunlar sadece tanımlayıcı değildi. Bunlar bilimsel ve şiirsel birimlerdi — ilk sınıflandırma ve maneviyat biçimi. Ve anlamları bozulmadan kaldı, 12.000 yıl boyunca günümüz Kürtçesine kadar uzandı.
Dicle ve Fırat: Uygarlığın Damarları
Bercem, Dîcle’nin kenarına kurulmuştu. Karşı tarafta Fırat akıyordu. Bu nehirler haritadaki çizgiler değildi. Onlar gezegenin kan damarlarıydı, Zagros bedenini besleyen “dolaşım sistemi”ydi. Yaşam sadece bu nehirlerin kenarında olmadı, bu nehirler sayesinde oldu.
Kürtçede "av" (su) demek, yazıdan önce söylenmiş bir kelimeye dokunmaktır. Avestaca “āpa,” Sanskritçe “apah,” Latince “aqua” ile akraba. Ama Kürtçede, daima yaşam anlamına gelmiştir. Kavramsal değil, bedensel olarak.
Hafızanın Fonetiği
Zagros’un dili, bugün Proto-Hint-Avrupa Dili (PIE) dediğimiz dili doğurdu. Ama PIE kaynak değil—o bir daldır. Kök burada, Zagros’un fonetik senfonisindedir:
R ↔ L: Ro (gün ışığı) ↔ Light, Lux, Lumen
G ↔ J ↔ Z: Genim ↔ Gene, Genesis, Genus
D ↔ T: Da ↔ Ta, Tav, Daughter, Day
B ↔ V ↔ F: Ba (baba, rüzgâr) ↔ Vater, Father, Barometer
Bu şekilde, Kürtçe sadece bir dil değil. O, pek çok dilin metaforik atasıdır.
Göbekli Tepe: Taşa Kazınmış İlk Sözlük
M.Ö. 9600 civarında, Amed’in batısında insanlar taşa kazıdı:
hamile kadınlar
karın üzerine konmuş eller
domuzlar, leoparlar, yılanlar
güneş haleleri gibi parlayan daireler
Bunlar put değildi. Bunlar sembollerdi. İlk sözlük, T biçimindeki kireç taşlarına kazındı. Ve her sembol Kürtçe bir kelimeye karşılık gelir:
Jîn — yaşam
Wehş — yabani
Tav — sıcaklık, canlılık
Mar — yılan
Av — su
İmparatorlukların Dilleri
Bu topraklarda medeniyetler yükseldi ve çöktü. Ama toprağın dili sürdü:
Hurri: Bölgenin bilinen en eski dili. Hint-Avrupa değil ama proto-Kürtçeyi etkiledi.
Urartu: Yazıtları Van’da hâlâ durur; mitolojisi Kürt dağ efsanelerinde yankılanır.
Mittani: Hint-Aryen krallar, “Mišra, Sura, Indra” gibi kelimeler kullandı — hepsi Kürt anlatılarına ve Zerdüşt yankılarına karıştı.
Medler: Dilsel atalar. Sözlü dilleri, modern Kürtçeye en yakın bilinen dildir.
Hititler ve Luviler: Batı Zagros etkisi. Tav (güneş), ma (tanrıça), erd (toprak) gibi kelimeler aktarıldı.
Babil ve Asur: Yazı ve kılıçla hükmettiler. Ama onlar bile Zagros dilinden kelimeler aldılar.
İskender: Zagros’tan ateş ve fırtına ile geçti. Ama sesini susturamadı.
Mervanîler, Eyyûbîler: Kürt hanedanları, öğrenimi yeniden canlandırdı, dağların dilini saraya ve camiye taşıdı.
Tüm bu dönemlerde öz korundu. Sesler değişebilir, alfabeler değişebilir — ama Kürtçenin anlamsal ruhu kesintisiz aktı.
Fosilleşmeyi Reddeden Bir Kültür
Diğer eski diller öldü:
Sümerce, fosilleşti.
Hititçe, yok oldu.
Akadca, sustu.
Ama Kürtçe dönüşüm geçirdi. Sözlü kilamlardan yazılı şiire, Ehmedê Xanî’den Hasan Zirak’a, taş kabartmalardan dijital uygulamalara kadar.
Bu bir hayatta kalış değil. Bu, silinmeden evrimleşmektir.
Yaşayan Bir Dil, Yaşayan Bir Toprak
Zagros taş değil. O nefes alır. Bir omurgadır ve Dicle ile Fırat onun damarlarıdır. Kürtçe onun kalp atışıdır. O icat edilmedi. O hatırlandı.
Bir Kürt çocuğu “Roj baş” dediğinde, o günü selamlamaz. O, 12.000 yıllık bir duayı tekrarlar:
"Güneş dağın arkasından doğdu. Ben de öyle."
Bu nostalji değildir. Bu, taşa, toprağa ve sese yazılmış tarihsel bir gerçektir. Kürt dili, kaybolmuş imparatorlukların lehçesi değildir. O, toprağın hafızasıdır ve hâlâ konuşmaktadır.
Zagros bir halk doğurmadı. Zagros, güneşe isim verme biçimini doğurdu.
Ve bugün bu hafıza yaşamaya devam ediyor.
Duhok veya Süleymaniye’de ilk kelimesini öğrenen bir çocukta. Mardin yıldızlarının altında kilam söyleyen yaşlı bir adamda. Paris’te Zazaca'yı korumak için bir dil uygulaması programlayan genç bir kadında.
Kürtçe devam ediyor, yalnız değil, evrilerek. Şiirle ve direnişle. TikTok videolarıyla ve akademik dergilerle. Annelerin fısıltısıyla ve şarkıların isyanıyla.
Ve her "roj baş"ta, dağ hâlâ konuşur.




Yorumlar